‘yazmak çok yönlü bir kişiliği araştırma, bir kaç kaderi birden yaşama, onların iç dünyalarına girme, onlarla bir bağ kurma aracıdır. yazar , hayata getirdiği dünyanın bilincine varır. bu dünyanın bilinci kendisidir. böylece her zaman ki sınırlarının dışına taşar, ruhunu zenginleştirip keskinleştirirken , bir yandan da mutluluktan sarhoş olur..’
‘bu kentte, yaşamı, günün sonunda öldürülmeyeceğinin güvencesi – o günlerde avrupa topraklarında otuz milyon insan tarafından en büyük mutluluk olarak düşlenen bir durum ile doldurmanın yeterli olmadığını öğrendim. montjuich kayasındaki dolaşmalarımda , sık sık , dünyanın en uç noktasında duruyormuşum duygusunda kapılırdım ve garip bir keder kaplardı içimi. orada, ufka bakarken , ya da mutlu kentin içindeki gece yürüyüşlerinde bu duygu – genellikle belirsiz olmasına rağmen- gittikçe belirginleşmeye başladı. tattığımız bu barışın eşi yoktu ve açlıktan kırılan kenar mahallerindeki ya da tarif edilemeyecek kadar sefil callejita’lardaki mücadelelere , acıya ve yoksulluğa rağmen bu kent, sırf yaşadığı için mutlu olmanın da ötesinde bir coşkuyla doluydu..’
‘savaşta bütün insanların kanı siperlerde birbirine karışır..’
‘yarının cesetlerinden bazıları kısık kısık gülüyorlardı..’
‘nöbetçiler , ölümün izlediği kardeş nöbetçiler , birbirlerini gözlüyorlar, yaşantının sınırlarında gece gündüz nöbet tutuyorlardı..’
VICTOR SERGE – BARSELONA PETROGRAD 1917
(Çeviri: Gülen Fındıklı , HABORA Kitabevi – 1977)